27-GÜNÜMÜZDE KURAN AHLAKI DÜNYA ÇAPINDA YAYGIN ŞEKİLDE YAŞANIR DURUMDA MIDIR?
O ZATIN İKİNCİ VAZİFESİ, ŞERİATI (Kuran ahlakının esaslarını ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetini) İCRA VE TATBİK ETMEKTİR(uygulamak ve yerine getirmektir). (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9)
"İCRA VE TATBİK ETMEK", "uygulamak, yürürlüğe sokmak, yerine getirmek" demektir. Bediüzzaman da bu sözüyle Hz. Mehdi'nin, Kuran ahlakının gerekliliklerini ve esaslarını ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetini tüm insanlar arasında uygulamaya koyacağını ve hayata geçireceğini belirtmektedir. Bu da, Hz. Mehdi'nin İslam Birliği'ni oluşturması ve tüm Müslümanların liderliğini üstlenmesiyle gerçekleştirilecektir. Bediüzzaman'ın döneminde olduğu gibi günümüzde de halen Kuran ahlakı dünya çapında hakim kılınmış değildir. Bediüzzaman da bu gerçeği hatırlatarak, bu vazifeyi daha kimsenin yerine getirmemiş olduğuna ve gerçekleştiğinde de bunun, Hz. Mehdi'nin en önemli alametlerinden biri olacağına dikkat çekmiştir.
Kuran ahlakının tüm yeryüzüne hakim kılınması şu ana kadar henüz gerçekleştirilmemiştir. Bediüzzaman da dahil olmak üzere, Peygamberimiz (sav)'den sonraki dönemlerde gelen müceddidlerin her biri yaşadıkları asrı aydınlatmış ve büyük birer iman hizmeti vermişlerdir. Ancak bu büyük İslam alimlerinin hiçbiri Kuran ahlakının tüm yeryüzüne hakim olmasını, dinin esaslarının ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetinin yeryüzünde hakim kılınmasına vesile olmamışlardır. Bediüzzaman da bu sözleriyle bu büyük görevi Hz. Mehdi'nin yerine getireceğini hatırlatmış ve bu özellik oluşmadan bir şahsın Hz. Mehdi olmasından bahsedilemeyeceğini hatırlatmıştır.
28-HZ. MEHDİ'NİN MADDİ İMKANLARI DAR MI YOKSA GENİŞ Mİ OLACAKTIR?
Birinci vazife, maddi kuvvetle değil, belki kuvvetli itikad (güçlü ve samimi bir iman) ve ihlas (yalnızca Allah'ın hoşnutluğunu gözetme) ve sadakatle (kalpten bağlılıkla) olduğu halde, BU İKİNCİ VAZİFE, GAYET BÜYÜK MADDİ BİR KUVVET VE HAKİMİYET LAZIM Kİ, O İKİNCİ VAZİFE TATBİK EDİLEBİLSİN (yerine getirilebilsin). (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9)
Bediüzzaman, Hz. Mehdi'nin ikinci görevini ancak "BÜYÜK BİR MADDİ KUVVET VE HAKİMİYETLE" gerçekleştirilebileceğini vurgulamıştır. Bu güce sahip olacak tek kişi Hz. Mehdi'dir. Bediüzzaman, Hz. Mehdi'nin bu vazifesini dünya çapında gerçekleştireceğini hatırlatarak, onun sahip olacağı maddi kuvvet ve hâkimiyetin de çok büyük boyutlarda olacağına dikkat çekmiştir. Bediüzzaman, yaşadığı süre içerisinde böyle bir güç ve hakimiyet sahibi olmamıştır. Tüm hayatını Kuran ahlakının tebliğine adamış, bu uğurda her türlü fedakarlığı göze almış ve çok büyük bir hizmet vermiştir. Ancak onun tebliği maddi bir kuvvet ve hakimiyet içerisinde değil, gayet zor maddi şartlarda ve benzersiz sıkıntılar içerisinde geçmiştir. Hem Bediüzzaman hem de talebeleri büyük iman hizmetlerini çok kısıtlı imkanlarla gerçekleştirmişlerdir. Tüm bu zorluklar içerisinde, Bediüzzaman şerefli mücadelesini sürdürmüş ve ihlasıyla, samimiyetiyle Müslümanlara önemli bir örnek teşkil etmiştir. Ancak bizzat kendisinin de belirttiği gibi, bu durum, Hz. Mehdi'nin elde edeceği "gayet büyük maddi kuvvet ve hakimiyet"in Bediüzzaman'ın hayatında söz konusu olmadığını açıkça ortaya koymuştur. Nitekim Bediüzzaman da, kendisine Mehdilik isnad eden kimselere Hz. Mehdi olmadığını bu delili de öne sürerek açıklamıştır.
29- MÜSLÜMANLARIN GERÇEK İSEVİLER İLE İTTİFAKI OLUŞMUŞ MUDUR?
O ZATIN üçüncü vazifesi, HİLAFET-İ İSLAMİYE'Yİ (İslam halifeliğini) İTTİHAD-I İSLAM'A BİNA EDEREK (İslam Birliği üzerine kurarak),İSEVİ RUHANİLERİYLE (dindar Hristiyanlarla ve Hristiyan alimleriyle) İTTİFAK EDİP (iş birliği ve dayanışma içerisine girerek) DİN-İ İSLAM'A (İslam dinine) HİZMET ETMEKTİR. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 9)
Bediüzzaman, Hz. Mehdi'nin, İslam toplumunu birleştirip Hristiyan önderleriyle, İslam ve Hristiyanlığın ortak cephesi olan "materyalizm ve dinsizliğe" karşı ittifak edeceğini ve bu yolla İslam dinine hizmet edeceğini bildirmektedir. Bir Kuran ayetinde bildirildiği gibi, "... iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Hristiyanlarız" diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir." (Maide Suresi, 82) samimi Müslümanlar ve samimi Hristiyanlar birbirlerinin doğal müttefikidirler. Dinsizliğe karşı ortak bir fikri mücadele yürütmeleri ve yardımlaşmaları gerekir. Ahir zamanda bu dayanışmanın en güzel örneği Hz. İsa ve Hz. Mehdi vesilesiyle yaşanacaktır. Bediüzzaman da bu sözleriyle Hz. Mehdi'nin bu önemli alametine dikkat çekmektedir.
Hz. Mehdi'nin İslam Birliğini kurup Hristiyan önderlerle ittifak etmesi ve bu vesileyle İslam'a hizmet etmesi Bediüzzaman'ın yaşadığı dönemde ve öncesinde de gerçekleşmemiş olaylardır. Bediüzzaman, kendisi hayatta iken henüz gerçekleşmemiş olan bu önemli gerçeği hatırlatarak, kendisinin Hz. Mehdi olmadığını bir kez daha delillendirmekte ve Hz. Mehdi'nin kendisinden sonraki bir tarihte gelecek bir şahıs olduğunu müjdelemektedir.
30- BEDİÜZZAMAN SALTANAT SAHİBİ OLMUŞ MUDUR?
BU VAZİFE, PEK BÜYÜK BİR SALTANAT ve KUVVET ve MİLYONLAR FEDAKARLARLA (MİLYONLARIN FEDAKARANE KATILIMIYLA) TATBİK EDİLEBİLİR (yerine getirilebilir).(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9)
Önceki satırlarda Bediüzzaman'ın, Hz. Mehdi'nin "pek büyük bir saltanat ve kuvvet" sahibi olacağını belirttiği bu sözü detaylı olarak açıklanmıştı. Bediüzzaman, Hz. Mehdi'nin üçüncü görevini ancak böyle bir güç ile gerçekleştirebileceğini ve bunun da Hz. Mehdi'nin sahip olacağı önemli özelliklerden biri olacağını ifade etmiştir. Bediüzzaman'ın bu sözlerinde kullandığı "Saltanat" kavramı, güç ve yetki ifade eden bir kelimedir. "KUVVET" kavramı ise "istediği şeyi icra edebilme gücü yani yetki"yi tanımlamaktadır. Bediüzzaman Hz. Mehdi'nin İslam Birliği'ni oluşturup bu birliğin liderliğini üstleneceğini ve "pek büyük bir kuvvet ve yetkiye sahip olacağını"bildirmiştir. Bediüzzaman'ın "PEK BÜYÜK" sözleri, Hz. Mehdi'nin sahip olacağı bu kuvvetin ve saltanatın çapının büyüklüğünü ifade etmektedir.
Bediüzzaman, yaşadığı süre içerisinde böyle büyük bir güç ve hakimiyete sahip olmamıştır. Tüm hayatını Kuran ahlakının tebliğine adamış, bu uğurda her türlü fedakarlığı göze almış ve çok büyük bir hizmet vermiştir. Ancak onun tebliği maddi bir kuvvet ve hakimiyet içerisinde değil, gayet zor maddi şartlarda ve benzersiz sıkıntılar içerisinde geçmiştir. Hem Bediüzzaman hem de talebeleri büyük hizmetlerini çok kısıtlı imkanlarla gerçekleştirmişlerdir. Tüm bu zorluklar, Bediüzzaman'ın şerefli mücadelesini daha değerli hale getirmiş ve ihlasıyla, samimiyetiyle Müslümanlara önemli bir örnek teşkil etmiştir. Ancak bir yandan da, kendisinin de belirttiği gibi bu durum, Hz. Mehdi'nin elde edeceği "pek büyük bir kuvvet ve saltanat"ın Bediüzzaman'ın hayatında söz konusu olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder