RİSALE-İ NUR'UNZBATINİ TEFSİRE İHTİYACI VAR MIDIR?


16- RİSALE-İ NUR'UNZBATINİ TEFSİRE İHTİYACI VAR MIDIR?
Bediüzzaman, sözlerine gizli anlamlar yüklememiş; düz bir anlatımla anlatmak istediklerini samimi olarak ifade etmiştir. Kuran'ın tefsiri olduğunu ifade ettiği Risale-i Nuru ayrıca tefsir etmeye gerek yoktur.
Bediüzzaman bu konuyu şöyle açıklamıştır:
"Risale-i Nur'un her bir kitabı bir Said'dir. Siz hangi kitaba baksanız benimle karşı karşıya görüşmekten on defa ziyade hem faydalanır, hem hakiki bir surette benimle görüşmüş olursunuz. Risale-i Nur bana hiçbir ihtiyaç bırakmıyor." (Emirdağ Lahikası, s. 159)
Demek ki risaleler, herhangi bir konuda Bediüzzaman'ın tüm kanaatlerini en açık ve doğru şekilde yansıtmaktadır. Ahir zaman, Hz. İsa'nın ve Hz. Mehdi'nin gelişi ve İslam ahlakının hakimiyeti konularında da risalelerdeki açıklamalar, Bediüzzaman'ın sözlerinin anlaşılabilmesi için tamamen yeterlidir.
Ancak buna rağmen kimi çevrelerde, Bediüzzaman'ın açık anlatımının ardında bir de batıni anlamlar gizlendiği; dolayısıyla Risale-i Nur Külliyatı'nın anlaşılabilmesi için Bediüzzaman'ın sözlerinin "batıni tefsir" ile tefsir edilmesi gerektiği şeklinde yanlış bir kanaat söz konusudur. Risalelerde şifreli ve karmaşık bir anlatım olduğu, düz okumayla anlaşılamayacağı ve bu şifreleri de ancak belirli yeteneklere sahip özel bazı kişilerin çözebilecekleri düşünülür.
Oysa Bediüzzaman'ın apaçık ve hikmetli sözlerinden oluşan Risalelerde anlatılanlar okuyanlar tarafından kolaylıkla anlaşılmaktadır. Bediüzzaman'ın veciz bir şekilde kaleme almış olduğu apaçık sözlerinin bir kez daha tefsir edilmesi gerektiği düşüncesi yanlıştır. Bediüzzaman "avamdan havassa ya da bir ortaokul talebesinden bir filozofa kadar okuyan herkesin kolaylıkla anlayabileceği"(Kastamonu Lahikas?, s. 70), (Şualar, s. 549) sözleriyle, risalelerin böyle batıni bir tefsir anlayışıyla yorumlanmasına ihtiyaç olmadığını açıklamaktadır.
17- RİSALE-İ NURLARI TEFSİR ETMEK SAKINCALI DEĞİL MİDİR?
Risale-i Nurların geniş kitleler üzerindeki samimi etkisi son derece açıktır. Buna rağmen Bediüzzaman'ın apaçık sözlerini bir kez daha tefsir etmek ve yorumlamak gibi girişimler, Bediüzzaman'ın sözlerinin aslından uzaklaşmasına ve yanlış çıkarımlarda bulunulmasına yol açacaktır. Bu nedenle risalelerin 'batıni tefsir' adı altında ikinci bir kez daha tefsir edilmesi sakıncalı bir yaklaşımdır.
Bediüzzaman'ın bizzat kendisi eserlerinde pek çok kez bu konunun önemini ifade etmiş; böylesi bir anlayışa karşı olduğu yönündeki fikirlerini beyan etmiştir. Eğer risalelerdeki metinlerin tefsire ihtiyacı varsa, bunu yine bu metinler üzerinde yapılacak ek açıklamalarla izah etmenin uygun olacağını belirtmiştir. Bu sözlerinden birinde Bediüzzaman, "böyle bir tefsir anlayışına gidilecek olunursa, bunun nasıl suistimale açık hale geleceğini ve bu yolla risalelerde anlatılan hakikatlerin nasıl aslından uzaklaşıp değişeceğini" şöyle hatırlatmıştır:
Nur'un metni, izaha ihtiyacı olsaya satırın üstünde, ya kenarda hâşiyecikler (açıklamalar) yazılsa daha münasiptir (uygundur). Çünkü metin içine girse, teksir edilen nüshalar ayrı ayrı olur, tashih (düzeltme) lazım gelir. Hem su-i İsti'male kapI açIlIr, muarIzlar(karşı çıkanlar) istifade ederler. Hem herkes senin gibi muhakkik (hakikati araştırıp inceleyip bulan) müdakkik (inceden inceye tetkik eden, en ufak gizli şeyleri bile görmeye çalışan) olmaz, yanlış mana verİr, bİr kelİme İlave eder, ehemmİyetlİ bİr hakİkatİ kaybetmeye sebeb olur. Ben tashihat?mda (düzeltmelerimde) böyle zararlı ilaveleri çok gördüm... (Emirdağ Lâhikası Elyazma, s. 661)
Bediüzzaman'ın bu açıklamaları ahir zaman konusunda yapmış olduğu izahlar için de geçerlidir. Bediüzzaman, Hz. İsa'nın ahir zamanda ikinci kez yeryüzüne geleceğini, Hz. Mehdi'nin ise tüm Müslümanlara bir hidayet önderi olarak ortaya çıkacağını bildirmiştir. Bediüzzaman'ın bu konulardaki tüm izahları çok açıktır. Eğer Bediüzzaman Hz. Mehdi'nin göreve başlayacağı tarih için hadislere dayandırarak Hicri 1400 diyorsa, bunu başka türlü yorumlamak mantıksız olur. Bediüzzaman ayrıca Hz. Mehdi'nin üç büyük görevi birarada yerine getireceğini; hem siyaset, hem diyanet, hem de saltanat alanında Mehdilik yapacağını da açıkça belirtmiştir. Buna rağmen Mehdiliği üçe bölmek, tek bir tanesinin Mehdilik için yeterli olacağını söyleyerek yanlış yorumlamak olmaz. Veya bu konular gibi seyyidlik konusunda da, Bediüzzaman, seyyid olmadığını ve bu konuda seyyid iken olmadığını söylemenin dinen uygun olmadığını açık ve net olarak izah etmişken, anlamı farklılaştıracak şekilde tevil ve tefsir yapmak da doğru değildir. Aynı şekilde Bediüzzaman, Hz. İsa'nın, Hz. Mehdi'nin arkasında namaz kılacağını hadis vererek açıklamışken, 'aslında öyle demek istemedi' diyerek bu bilgileri farklı yönde tefsir etmek de doğru değildir. Zira hem Peygamberimiz (sav)'in sözü, hem de Bediüzzaman'ın bu hadis doğrultusundaki açıklamaları varken, bunun aksini söylemek yanlış olur. Bunun gibi Bediüzzaman, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin birlikte yapacakları faaliyetleri ve tüm dünyaya Kuran ahlakını hakim kılacaklarını açıklamış ve bu konuda hadisler doğrultusunda tarihler de vermişken, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelmeyeceklerini, yalnızca birer şahsı maneviden ibaret olacaklarını öne sürmek de büyük bir yanılgı olur. Bediüzzaman'ın açıklamalarına göre Hz. İsa ve Hz. Mehdi birer şahsı manevi olarak değil, birer şahıs olarak geleceklerdir. Elbette onların temsil ettikleri birer şahsı manevileri de olacak, ancak şahsı manevilerinin başında kendileri de bizzat lider olarak bulunacaklardır. Tüm dünya Hz. Mehdi'nin liderliği altında toplanacak, Kuran ahlakının yaşanmasıyla birlikte anarşi ve kargaşa ortamı son bulacak ve yeryüzüne huzur ve barış hakim olacaktır.
Dolayısıyla Bediüzzaman'ın tüm sözlerinin, bu doğrultuda, risalelerdeki açık izahları esas alınarak değerlendirilmesi gerekir. Bunun dışında, 'falanca kişinin rüyası, falanca kişinin özel sohbetlerde duydukları, falanca kişiye yapılan özel açıklamalar' gibi izahlarla, Bediüzzaman'ın yazımını bizzat tashih ve tasdik ettiği eserleri değiştirmeye çalışmak ise, geçerli olmayan yakışıksız hareketlerdir.
Bu durum Bediüzzaman'ın Risalelerde anlattığı her konu için geçerlidir. Nitekim böyle bir tefsir mantığının Risale-i Nurlar üzerinde nasıl bir etki oluşturacağının da iyi düşünülmesi gerekir. Zira böyle yanlış bir mantıkta isteyen herkes Bediüzzaman'ın her sözüne kendince farklı bir açıklama getirebilir ve bu şekilde Bediüzzaman'ın hiçbir izahını kabul etmeyebilir. İsteyen kişi, kendince uygun görmediği her izahı, şahsi kanaatlerine ya da çevresinden duyduklarına göre tefsir etme yoluna gidebilir.
Böyle bir girişimin engellenmesi ise, ahir zamanın büyük müceddidi Bediüzzaman'ın büyük bir samimiyetle kaleme aldığı eserlerine sahip çıkmakla, onun gerçekte söylemek istediklerini tam anlayıp onu desteklemekle mümkün olacaktır.
18- AHİR ZAMAN KONULARINDA TEFSİR VE TEVİL YOLUNA GİDENLERİN BAZI ENDİŞELERİ VAR MIDIR?
Risaleleri tefsir etmenin, ahir zaman konularında Bediüzzaman'ın açık ifadelerini tevil etmenin altında "bunlar doğruysa ne yaparız, Bediüzzaman'ın dedikleri çıkmıyor" gibi düşüncelerden kaynaklanan korkular olabilir.
Bediüzzaman ele aldığı konuları çok titiz ve olması gerektiği gibi net bir şekilde açıklamıştır. Anlattıklarında herhangi bir çelişki veya gerçeğe uygun olmayan bir şey yoktur. Ahir zamanla ilgili söylediği sözler belirttiği tarihlerde aynen gerçekleşmiş, bir çoğu da belirttiği zaman geldiğinde gerçekleşmektedir.
Herhangi bir tevil yapılmadan, ön yargısız olarak bakıldığında konunun çok açık olduğu, her şeyin yerli yerine oturduğu anlaşılacaktır. Bediüzzaman'ın anlatımlarının Kuran'a ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerine tam olarak uyduğu görülecektir. Bunun sonucunda insanların Bediüzzaman'a olan güvenleri sevgi ve bağlılıkları, Risale-i Nur'un bütününde anlatılanlara inançları artacaktır. Peygamber Efendimiz (sav)'in Hz. Mehdi'yle ilgili çok ayrıntılı hadislerine rağmen hangi sebeple olursa olsun bu konuda yanlışlığa düşmek, geçeği inkar etmek mümine yakışmaz.
Allah'a güvenmek, yersiz korkulara kapılmamak gerekir. Mümine yakışan Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerine güvenmek, Bediüzzaman'ın açıklamalarına güvenmek, gelişen olayları bu çerçevede önyargısız olarak değerlendirmektir.
19- HZ. MEHDİ'NİN GELİŞİ KONUSUNDA HERHANGİ BİR RİVAYET OLMASAYDI BİLE, HZ. MEHDİ'NİN GELMESİ ADETULLAHA UYGUN MUDUR?
Herşeye gücü yeten Allah, Hz. Mehdi ile İslam'ın üstündeki karanlığı dağıtabilir. Ve vaadetmiştir, vaadini elbette yapacaktır. Kudret-i İlahiye (Allah'ın gücü) noktasında gayet kolaydır. Eğer daire-i esbab (sebepler bazında) ve hikmet-i Rabbaniye (Allah'ın dilemesi) noktasında düşünülse, yine o kadar makul ve vukua (gerçekleşmeye) layıktır ki; eğer muhbir-i Sadık'tan (doğru sözlü olan Peygamber (sav) rivayet olmazsa dahi, herhalde öyle olmak lazım gelir. Ve olacaktır diye ehl-i tefekkür (düşünenler) hükmeder."(Mektubat, s. 411-412)
Bediüzzaman eserlerinde, geleceği hadislerde net olarak açıklanan Hz. Mehdi'nin, müjdelenmemiş dahi olsa, gelmesinin adetullaha (Allah'ın kainatta koyduğu değişmez hükümlere) uygun olduğunu belirtmiştir.
Kuran'da bahsi geçen tüm mümin topluluklarının başında bir elçi ya da önder yer almaktadır. Ahir zamanda da Kuran ahlakının tüm yeryüzüne hakim olması gibi dünya tarihinin çok müstesna bir döneminde müminlerin başsız, kendi halinde bir topluluk olarak kalmaları Kuran'da bildirilen adetullaha uygun değildir (en doğrusunu Allah bilir).
Ayetlerde bildirildiği gibi, İslam ahlakının hakimiyeti Allah'ın bir vaadidir. Allah, "İslam ahlakını tüm dünyaya hakim kılacağını, inanan kullarını güç ve iktidar sahibi kılacağını"  (Nur Suresi, 55) vadetmiş ve bu vaadinin kesin olduğunu bildirmiştir. Rabbimiz bu vaadini muhakkak yerine getirecektir. Ayrıca Kuran'da, mümin toplulukların mutlaka başlarında bir lider bulunduğu bildirilmektedir. Her peygamber, nebi veya elçi, gönderildikleri topluma önderlik yapmıştır. Tarih boyunca tüm örneklerinde görüldüğü gibi, hakimiyet döneminde de Müslümanların başlarında onlara yol gösterecek bir liderleri mutlaka olacaktır. Peygamberimiz (sav)'in mütevatir hadislerinde (içinde yalan ihtimali olmayan ve yalan üzerine birleşmeleri düşünülemeyecek kadar kalabalık olan bir cemaate ve kuvvetli haberlere dayanan hadislerle), bu dönemde müminlerin liderinin "Hz. Mehdi" olacağı haber verilmiştir.
İslam dünyasının başında, tüm Müslümanları biraraya getirecek şekilde bir lider uzun süredir yoktur. Müslümanların bu ilk lideri, 1400 senedir müjdelendiği gibi Hz. Mehdi olacaktır. Hz. İsa ahir zamanda yeryüzüne gelecek, müminlere önderlik edecek ve Hz. Mehdi ile birlikte İslam'ın nurunun tüm insanları aydınlatmasına vesile olacaklardır.
20- BEDİÜZZAMAN HZ. MEHDİ İÇİN "GEÇMİŞTE KALDI" DEMİŞ MİDİR?
O "İLERİDE GELECEK" ACİB (şaşılan, hayret uyandıran, benzeri görülmeyen) ŞAHSIN (Hz. Mehdi'nin) bir HİZMETKARI ve ONA YER HAZIR EDECEK BİR DÜMDARI (yardımcı kuvveti) ve O BÜYÜK KUMANDANIN PİŞDAR BİR NEFERİ (önden giden bir askeri) olduğumu zannediyorum. (Barla Lahikası, s. 162)
Bediüzzaman Hazretleri, Hz. Mehdi ile ilgili yaptığı bütün açıklamalarda, onun mutlaka "geleceğini" vurgulamıştır. Hz. Mehdi'nin beklenildiğini, kendi yaşadığı dönemden daha ileriki bir zamanda geleceğini, o geldiğinde kendisinin vefat etmiş olacağını, çalışmalarıyla ona bir zemin hazırladığını, kendisini Hz. Mehdi'nin bir askeri olarak gördüğünü, ahir zamanla ilgili yüzlerce sayfa izahında ısrarla vurgulamıştır.
Bediüzzaman Said Nursi'nin, Hz. Mehdi'nin geçmişte çıkmış olduğuna dair hiçbir izahı bulunmamakla birlikte, Hz. Mehdi'nin ileride ki bir zamanda geleceğine dair birçok eserinde, bir çok defa, ayrı ayrı ifadeleri bulunmaktadır. Aşağıda, Bediüzzaman'ın eserlerinde Hz. Mehdi için ileride "gelecek" ifadesinin geçtiği bazı sayfalar yer almaktadır:
(Sözler, s. 318 ve s. 358; Kastamonu Lahikası, s. 57, ve s. 99; Barla Lahikası, s. 162; Tılsımlar Mecmuası, s. 168; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9 ve s. 138)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder